Bir de bilgiyi bilinçli bir şekilde reddetme söz konusu. Seneler boyunca “Kolesterol öldürür” diyerek neredeyse herkese, hatta küçük çocuklara bile tehlikeli ilaçlar reçete eden doktorlar bunun aksini kanıtlayan yayınları görmezden gelmeyi tercih ediyorlar. Neden? Çünkü hastalarını yıllardır yanlış tedavi ettiklerini kabul etmek yerine, yanlışa devam etmek daha kolaydır. Daha da önemlisi ilaç endüstrisi milyonlarca dolar harcayıp geliştirdiği ilaçları satmak ister. Tıp camiası ile ilaç endüstrisi arasında çok sıkı bir ilişki olduğu bir sır değil. Birbirini kayırıp kollamak, hoş tutmak üstüne kurulu bir ilişkidir bu ve süregiden düzeni bozmak iki tarafın da işine gelmez.
Lütfen yanlış anlaşılmasın. Her yeni bulguyu değerlendirerek hastalarını en iyi şekilde, daha da önemlisi onlara zarar vermeden tedavi etmeyi ilke edinen doktorlar tabii ki var. Ne yazık ki, çoğunlukla meslektaşları tarafından dışlanmayı göze almak zorunda kalan bu hekimlerin sayısı yeterince çok değil. Ama her zaman söylediğim gibi, öyle ya da böyle doğruları uzun süre saklamak mümkün değildir. Kolesterol konusunda da durum farklı değil.
Karalama Kampanyası
Enflamasyon olan bölgelere tamir için yollanan, adeta vücudun yara bandı olan kolesterolün günah keçisi olarak gösterilmesi çok eskilere dayanıyor. Her şey 1856 yılında kadavraların damarlarında kolesterole rastlayan ve suçlunun bu madde olduğuna kanaat getiren Alman patolog Rudolph Virchow ile başladı. 1903’te Rus bilim insanı Nikolaj Nikolajewitsch Anitschkow, kolesterol zengini gıdalarla beslediği tavşanların damarlarında değişiklikler gözlemlediğini açıklayarak Virchow’un teorisini destekledi. Her şeyden önce o zamanlar kolesterolün sadece besinlerle alındığı düşünülüyordu. Ama bugün artık vücutta dolaşan kolesterolün % 70’inin karaciğer tarafından üretildiği biliniyor. Ayrıca, üzerinde çalışma yapılan tavşanların normal şartlarda otobur olduğu ve kolesterol içeren gıdalar tüketmediklerini de hatırlatmak istiyorum.
Kolesterol Teorisi Hortladı Kalp Krizleri Arttı
Kolesterolün damarları tıkadığı teorisi ilk olarak bir asır önce ortaya atılsa da, hortlayıp bir fenomene dönüşmesi 1950’lerin sonlarına rastlıyor. Peki, eğer et, yumurta, tereyağı gibi kolesterol zengini gıdalar damarları tıkıyorsa nasıl oluyor da kalp hastalıkları 1960’lar ve 1970’lerle birlikte bir anda son derece dik bir ivmeyle tırmanışa geçiyor? Bir yandan kolesterolü karalama kampanyaları popüler oluyor, diğer yandan kalp krizinden ölümler de beklenmedik bir şekilde artıyor.
Neden? Çünkü insanlar değerli besin kaynaklarından korkup uzaklaşarak daha sıhhatli olduğu iddia edilen moleküler yapısı değiştirilmiş yağlara, margarinlere yöneldi; bol bol ekmek, makarna gibi karbonhidratlar tüketmeye başladılar. Sonuç ortada.
Hele bir de 1970’lerde kolesterolü düşürmek için geliştirilen statin grubu ilaçların sahneye çıkması ile durum iyiden iyiye vahim bir hal aldı. Artık aykırı sesler susturulacak, suçun kolesterolde olmadığına işaret eden tüm çalışmalar kösteklenecek, doğru söyleyenler dokuz köyden kovulacaktır. Çünkü büyük yatırımlar yapılmış, onca paralar harcanarak kolesterol ilaçları geliştirilmiştir. Bu noktadan sonra “Kolesterol zararlı değil” diyenin vay haline!
Karalama kampanyasının başladığı 1960’lı yıllardan beri suçlunun kolesterol olmadığını dile getirenler hep oldu, ama maalesef bu ‘aykırı’ sesler kamuoyuna ulaşamadı. Neyse ki, artık bu sesler öyle güçlü ki, statükocu tıp camiası bile duymamış gibi yapıp kafasını öbür yana çeviremiyor.
2013 yılında British Medical Journal’da yayınlanan bir çalışma(1) doymuş yağlarla kalp krizi arasında bir ilişki olduğunu kanıtlayan herhangi bir araştırma olmadığına dikkat çekiyor. Aynı çalışma kalp krizi nedeniyle hastaneye kaldırılan hastaların üçte ikisinin kolesterol değerlerinin normal olduğunun da altını çiziyor. Diyelim ki kalp krizi geçirdiniz ve statin grubu bir ilaca başladınız. Beş yıl boyunca her gün bu ilacı aldınız. İstatistiklere göre bu ilacın hayatınızı kurtarma olasılığı nedir biliyor musunuz? 83’te 1. Yani senelerce ilaç kullansanız bile nafile.
Ama doktorunuz size bunu söylüyor mu? Hayır.
Peki, olası bir kalp krizini önlemek için kullandığınız ilacın sizi korumadığı gibi, bir de ciddi yan etkileri olduğundan bahsediyor mu? Cevap yine hayır.
Statin ‘Mucizesi’
Karşınıza Lipitor, Ator, Tarden, Kolestor, Saphire Lipitor, Zocor, Zovatin, Lipovas, Simvakol gibi isimlerle çıkan statin grubu ilaçlar, kolesterol üretiminde rol oynayan enzimleri baskılayarak etki ederler.
Dikkatinizi çekerim burada söz konusu olan senede 20 milyar dolar para getiren bir ilaç ailesi. Yılardır hiçbir yan etkisi olmayan mucize ilaçlar olarak pazarlanan, hatta önlem olarak kolesterolü yüksek olmayanlara bile reçete edilen kolesterol ilaçları nedir, ne değildir bir bakalım dilerseniz:
John Reckless adında bir İngiliz doktorun içme suyuna katılmalarını önerdiğine bakmayın, bu ilaçlar hiç ama hiç masum değiller (Evet, şaka gibi ama bir doktor gerçekten de içme suyuna kolesterol ilacı eklemeyi önermiş). Ancak kolesterol ilaçları kesinlikle masum değil!
Kolesterol ilaçlarının yan etkileri
• Diyabet riskini artırıyorlar
Statin grubu kolesterol ilaçlarının farklı mekanizmalarla diyabet riskini artırdığını gösteren bulgular var. Öncelikle bu ilaçlar insülin direncini ve kan şekerini yükselterek diyabet riskini artırıyorlar.. Statinlerin karaciğerin kolesterol yapma mekanizmasını baskılayarak etki ettiklerini belirttim. Bu da karaciğerin kana glikoz pompalamasına neden oluyor ve kan şekeri yükseliyor. 2009 yılında yapılan ve iki yıldan daha uzun bir süredir statin grubu ilaçlar kullanan yaklaşık 345.000 hastayla yapılan bir çalışmanın(1) sonuçları bu bilgiyi destekler nitelikte.
• Katarakt riskini artırıyorlar
2013 yılında yapılan bir araştırma(2) statin grubu kolesterol ilaçlarının katarakt riskini önemli bir oranda artırdığını gösteriyor. Özellikle yaşlıların görme fonksiyonlarını tehdit eden katarakt problemi söz konusu olduğunda, risk kolesterol ilacının kullanım süresiyle doğru orantılı bir şekilde artıyor.
• Hastalıklara davetiye çıkarıyorlar
Kolesterol, hücrelerin enerji üretiminde, bağışıklık sistemi fonksiyonlarında, yağ metabolizmasında da önemli bir rol oynar. Her ne kadar genel kanı düşük kolesterolün kalp krizi riskini azalttığı yolunda olsa da (50 yıldır insanların beynini yıkarsanız bu olur!) bunu kanıtlayan bir çalışma mevcut değil. Ama düşük kolesterolün özellikle enfeksiyonlara yakalanma riskini artırdığını, kalp yetmezliği de dahi olmak üzere birçok hastalığa davetiye çıkardığına işaret eden araştırmalar mevcut. Yani, onlarca senedir aslen sağlıklı olan milyonlarca insanı hasta eden bir tedavi yöntemi mevcut: Kolesterol ilaçları ailesi!
• Kanser riskini artırıyorlar
Uzun dönem kolesterol ilacı kullananlarda kansere yakalanma riski de artıyor. Özellikle de on yıldan daha uzun bir süredir kolesterol ilacı kullananlarda risk daha fazla. Statinlerin bazı kanser önleyici mekanizmaları etkileyerek, meme kanseri, kolon kanseri ve cilt kanserlerine yakalanma riskini artırdığını gösteren çalışmalar(3) (4) var. Dünya nüfusunun çoğunun yıllardır kolesterol ilacı kullandığı düşünülecek olursa bu araştırmalar için katılımcı bulmak hiç de zor olmasa gerek.
• Unutkanlık, hatta bunamaya neden oluyorlar
Öyle ki bu konu hakkında yazılmış bir kitap bile var: Lipitor: Thief of Memory (Lipitor: Hafıza). Lipitor, kolesterol düşürücü ilaçların en çok kullanılanlarından biri; kitabın yazarı Dr. Duane Graveline ise bir statin mağduru. Senelerdir kolesterol ilacı kullanan Graveline, geçici bir hafıza kaybına uğradıktan sonra emekli oluyor ve kendisini statin grubu ilaçların yan etkilerini araştırmaya adıyor. Kendisi bu anlamda ne ilk ne de son. FDA’in MedWatch sitesine bu ilaçlar yüzünden hafıza kaybı ve bunama gibi sorunlar yaşayan binlerce vaka bildirilmiş.
Kolesterolün yaşamsal bir madde olduğunu belirtmiştim. Beyin fonksiyonları için de gerekli olan kolesterolü düşürmeye kalkışırsanız olacağı budur. Vücuttaki tüm kolesterolün % 25’inin beyinde bulunduğunu da bir dipnot olarak düşmek istiyorum. Yani beyninizin neredeyse %40'ı kolesterolden oluşuyor.
Oyun Bozan Gerçekler
Ortada kara mizah unsurları ağır basan bir senaryo var. Aslında ilaç endüstrisi için son derece bildik, alışıldık bir hikâye: Sağlıklı yaşamın önemli yapıtaşlarından birini hedef tahtasına koyun. Sonra tüm gücünüzle saldırıya geçin. Önce bu değerli maddenin var olduğu besinleri yasaklayın. Ardından vücuttaki üretimini baskı altına alan bir ilaç geliştirin. Sonuç mu? İlaç tröstleri ilacın üstünden büyük paralar kazansın, doktorlar ilacı ayakta alkışlasın ve önlerine gelene reçete etsinler. Hapı yutan ise maalesef yine siz olun…
Senelerdir kimse yumurta yemedi, kırmızı etten korktu. Peki, ne oldu? Kalp hastalıkları azaldı mı? Hayır. Aksine arttı.
Peki, milyonlarca, hatta milyarlarca kişinin kullandığı bu ilaç (ya da ilaç grubu) işe yarıyor mu? Kalp ve damar hastalıklarında herhangi bir azalma söz konusu mu? Yok.
Ama maalesef karşısına gelen her hastaya hâlâ kolesterol ilacı yazan doktorlar var! Hem de yukarıda bahsettiğim tüm bulgulara rağmen!
Suçlu Şeker
Peki, kalp krizinin ardındaki esas suçlular kim? Sigara, hareketsiz bir yaşam, insülin direnci ve diyabet. Sigara ve hareketsiz bir yaşamın damarlar üstündeki etkisi aşikâr. Ama eğer bir besin grubundan korkacaksanız etten, yumurtadan değil, kan şekerinizi fırlatan, insülin direncine neden olan ve sizi Tip 2 Diyabet yolcusu yapan ekmek, börek, çörek, baklava, pide, pizza, makarnadan korkun. Kalp ve damar hastalıklarının en önemli nedenlerinden biri işte bu yiyeceklerdir.
50 yıldır kolesterolün zararları üstüne felaket tellallığı yapılmasına rağmen, kolesterol ile kalp krizi arasında bir ilişki olduğunu gösteren doğru dürüst tek bir çalışma olmadığını yazının başında belirttim. Ama bilimsel yayınlar insülin direnci ve diyabetle kalp-damar hastalıkları arasında önemli bir korelasyon olduğunu kanıtlayan araştırmalarla(5) (6) dolu. Kolesterol ilaçlarının insülin direncini ve diyabet riskini artırdığı düşünülecek olursa, demek ki kalp krizi geçirmemek için bu ilaçları kullananlar aslında kalp krizine davetiye çıkarıyorlar.
Her zaman söylüyorum; doğru beslenir, hareketli bir yaşam sürerseniz Tip 2 Diyabet tamamen tedavi olan bir sağlık sorunudur. Bu ne demek? Doğru yaşam seçimleriyle şeker problemini kontrol altına almak, dolasıyla da kalp ve damar hastalıklarından korunmak mümkün. Yani çözüm, yarım yüzyıldır söylendiği gibi kolesterolü düşürmekte değil insülin direnciyle, diyabetle savaştan geçiyor.
Yağdan korkmayın, şekerden ve buğdaydan korkun!
Kaynakça:
1 “Saturated fat is not the major issue” Aseem Malhotra, British Medical Journal, BMJ 2013; 347:f6340
2 “Association of Statin Use With CataractsA Propensity Score–Matched Analysis” essica Leuschen, MD1,2; Eric M. Mortensen, Christopher R. Frei, Eva A. Mansi, JAMA, Ophthalmology, 2013, Volume 131, No.11, 1427-1434
3 “Statins Do Not Protect Against Cancer: Quite the Opposite” Uffe Ravnskov, MD, PhD, Magle Stora Kyrkogata, JCO Journal of Clinical Oncology,Mar 1, 2015:812;
4 “The Role of Cholesterol in Cancer” Omer F. Kuzu, Gavin P. Robertson, AACR Publications, 10.1158/0008-5472.CAN-15-2613 Published 15 April 2016
5 “Insulin Resistance and Cardiovascular Disease” Samy I. McFarlane, Maryann Banerji, and James R. Sowers - The Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism, Volume, Issue 2, 2010
6 “Insulin resistance and hyperglycaemia in cardiovascular disease development” Markku Laakso, Johanna Kuusisto Nature Reviews Endocrinology, 2014 10, 293–302